Ana Sayfa | Tanıtım | Referanslar | Yöreler Ve Giysi Örn. | Yazılar | Sipariş Formu | Ulaşım | Site haritası | İlkÖğretim Kostümlerimiz | Basında ÖZKAN KOSTÜM |
HalkDansları Kostümlerinde Bir Numara...

Yarışmalarda Müzik ve Kostüm Uzmanı Bulunmalı mı?
Vote

Döviz Kurları
 AlışSatış
EUR 2.8748 2.8800
USD 2.2557 2.2598
Diğer Kurlar









Zeybekler


SUNUŞ
Zeybeklerin kökenleri ile ilgili olarak ele aldığımız bu yazı, kesin bir vargı değildir. Yalnızca bilgilendirme amacı ile kaleme alınmış olup, anlatımlar yazarların değişik eserlerinden alınmış kendi iddialarıdır. Biz yazıyı hazırlayanlar, iddiaları yalnızca kaleme aldık ve sunduk. Yorum Sizlere aittir.
 
ZEYBEKLERİN KÖKENLERİ ve ZEYBEK SÖZÜNÜN ORİJİNİ
Zeybeklerin kökenleri ile ilgili, yazılı ve sözlü birçok iddia bulunmaktadır. Biz bunların akla yatkın bazılarından örnekler vererek yazımıza başlıyoruz.
Enver Behnan ŞAPOLYO;
Zeybeklerin, Selçuklu saltanatının yıkılmaya yüz tuttuğu dönemlerde, Ortaasyadan, Anadolu’ya gelen Oğuzların “Gaziyan “ kolu olduklarını iddia eder.
Hüseyin Hilmi BAYINDIR;
Zeybeklerin köklerinin Batı Anadolu’nun tarihi kadar eski olduğunu vurgulayıp İsa’dan önce üç bin yıllarında “Etrüskler” le başladığını savunur.
Zeybeklerin kökenleri konusunda en eski bilgileri ortaya koyan Halikarnas Balıkçısı
ise erken taş çağında çok tanrılı dinlerle birlikte , Batı Anadolu’da kurulmuş olan “Lydia” uygarlığı ile ortaya çıktıklarını söyler.

Zeybek sözünün çıkışı ile de bir o kadar iddia söz konusudur. İşte birkaç örnek:
Özbekçe’de silahlı beydir denilmekte.
Divan-ı Lügat-üt Türk’de “ Zağ” ve “Bek” sözlerinden oluştuğu yazar.
Rum araştırmacı Kholoros’a göre, İzmir civarındaki Türk aşiretlerine verilen ad’dır.
Arapça civa demek olan “Zıypak” sözünden geldiğini savunanlar var.
Yunanlılar ise, “Zeus” sözüne yunanca ekmek anlamına gelen “Bekos” sözünün eklenmesi ile oluştuğunu savunuyorlar.
Selçuklular zamanında, Teke ve Aydın yöresindeki hafif silahlı askerlere verilen ünvandır, diyenler de var.
H. Balıkçısı ise, Batı Anadolu’da kurulmuş olan “İo Bakkhoi” derneğinin üyelerine verilen “İ bakkhi” sözünden zaman içinde değişime uğrayarak türediğini iddia eder.

Ancak ne kökenleri ne de Zeybek sözünün çıkışı konusunda, bu iddialardan net bir sonuca varmak olası değildir. Ama şu da çok iyi bilinen bir gerçektir ki; Türk’ler Anadolu’ya geleli ancak bin yıl olmuştur. Ve geldiklerinde de burada bir takım uygarlıklar hala yaşamaktaydı. Bunları yok saymamız olası değildir. Bu konuda gerçeğe en yakın iddia ise H.Kasım KADRİ’ye aittir. Yazar, zeybeklerin ataları olan “İ Bakkhi “ lerin , Batı Anadolu’ya yayılmış bir kardeşler birliği olan “İo Bakkhoi” derneğinin üyeleri olduğundan ve Zeybek sözünün de bu üyelere verilen ad olan, “İ Bakkhi” sözünden geldiğini söyler ve şöyle devam eder. Öyle ki; Roma imparatorluğu zamanında bile, Batı Anadolu’da ki bu derneklerden söz edilmektedir der. Bu nedenle, dememiz odur ki; Zeybeklerin köklerini ve zeybek sözünün orijinini daha eskilerde, erken taş çağının çok tanrılı dinlerini yaşayan uygarlıklarda aramak gerekmektedir.

Erken taş çağında insanlar tanrıları düşünmüşler, uzun ya da kısa süre onlara inanmışlar, sonra başkalarını düşünmüşler, yenileri düşünülünce de eskilerini unutmuşlar. Ama bir tanrıyı hepsinin taptığı ortak tanrıyı “Ana Tanrıça “ “Kibele” yi unutmamışlar. (Türkçede Sibel olmuştur.) Apeleius; Kibele, Semela, Rhea, Leto ve daha nicelerinin başka başka adlarla anılan hep aynı Ana Tanrıça olduğunu yazar. Tanrıların düşünüldükleri yerler , onların doğdukları yerler sayılırdı. Örneğin; Zeybeklerle ilgili olan şarap tanrısı “bakkhos “ Batı Anadolulu ve özellikle de “Lydia “ tanrısı idi.
ZEYBEKLERİN KURUMSAL YAPISI
Zeybeklik kurumu üç birimden oluşmaktadır.
  • Efe
  • Zeybek
  • Kızan
    Efe, zeybeklerin başıdır. Zeybekler, kızanların eğitiminden sorumlu birer kolbeyidirler. Kızanlar ise efenin buyruğundaki askerlerdir.
  • EFE
    Sözün kökeni, anlamı ve çıkışı ile de ilgili bir takım iddialar bulunmaktadır.
    M. Ragıp GAZİMİHAL, Efe sözünün Ortaasyadan kaynaklanan “Aka” sözünden geldiği iddiasını savunur. Aka; ,devlet, kudret ve güç anlamındadır.
    H. Balıkçısı ise Efe sözünün, dinsel içerik taşıyan bir teşkilatlanmadan geldiği iddiasını ortaya koyarak şöyle devam eder. Efe sözü Batı Anadolu’daki “Efeb” sözünden türemiş olabilir. Efeb, delikanlı, sakalını tıraş edecek çağa gelmiş genç demektir. Bu çağa gelmiş çok genç, kendi “deme” lerine yani halk birliklerine Efeb adayı olarak kayıt olup iki yıl süresince , yani yirmi yaşına kadar, dağlarda savaş sanatını öğrenirlerdi. Bu efeb’ler kendi deme’lerine ait kışlalarda kalırlar, sert bir disipline tabi olurlar ve bir kazandan yerlerdi. Yemek yedikleri kazan ait oldukları deme’lerin bir sembolü sayılırdı. Efeb örgütleri dinsel nitelikteydi(Yeniçerileri kuran Ahiler de hemen aynı hareket ederlerdi.). Efeb’lerle , Yeniçeriler arasında birçok benzerlikler vardı. İkisi de aynı yaşlarda çok sert disipline tabi tutulurlar, ayrı ayrı kışlalarda kalırlar, ikisinde de yemek yedikleri kazanlar kutsal sayılırdı. Kazanları adeta sancakları demekti. Efe sözü mertlik, yiğitlik, savaşçılık anlatır.

    Batı Anadolu yiğidine “EFE” denir.
    Efelik bir tür seçimle olur. Efenin oğlu efenin değerinde ise efe seçilir. Artık her şey onun buyruğuna kalmıştır. Efenin oğlu seçilemezse , Zeybekler aralarından en değerli zeybeği efe seçerler.
    Efelerin ;
  • Birbirlerine ateşli silah çektikleri görülmemiştir. Korkaklık sayılırdı.
  • Mintanlarının yaka düğmeleri sürekli açıktır.
  • Sakal bıraktıkları görülmemiştir, pala bıyıklıdırlar.
  • Başları ustura ile tıraş edilir, arka ortadan “Perçem “ sarkardı.
  • Bindikleri at erkek, koşumlarının metal aksamları gümüştendir. Atlarının üzerleri Osmanlı kaltağı ile örtülür, yan taraftan da silah torbası sarkardı.
  • Giysileri koyu renk çuha üzerine , siyah ipek kaytan işlemelidir.
  • Ayaklarında “kayalık” denilen özel işlemeli çizmeler bulunur.
  • Uzun namlu’lu silah olarak da “Filinta “ taşıdıkları bilinir.
  • ZEYBEK
    Zeybeklik ile de ilgili bir takım iddialar sözkonusudur. Biz bu iddiaların yalnızca ikisini kayda değer bulup ele aldık.
    Enver Behnan ŞAPOLYO, İsadan sonra bin yıllarında Ortaasyadan Anadoluya gelen Oğuzların “Gazıyan” kolunun , Selçuklular tarafından sınır boylarına savaşçı uç beylikleri olarak yerleştirildiklerini ve daha sonra bu savaşçıların “Zeybeklik” kurumunu oluşturduklarını söylemektedir.

    H. Balıkçısı ise Erken taş çağında çok tanrılı dinler zamanında, Batı Anadoluda kurulmuş olan “Lydia” uygarlığının başkenti “Sardes “ ve çevresinde tohumları atılan “Bakkhos’al” kurumsallaşmasının, zeybeklik kurumunu oluşturduğu iddiasındadır. Ve zeybek sözünün de , bu kardeşler birliğinin üyelerine verilen “To Bekkos” , “O Bekkos”ve “İ bakkhi” adlarından zaman içinde değişikliğe uğrayarak günümüze geldiğini söyler ve devam eder. “İ bakkhi” sözünden Zeybek sözünün türemesi bazılarını kuşkuya düşürebilir ve sözcükteki “Z” sessizi ve ötüşü sorgulanabilir, deyip kavrama bir örnekle açıklık getirir. “Stin” öneki bir "harf-i tariftir" yani tanımlama önekidir. Ama stin öneki bazen “z” bazen de “s” olarak ötülür. Örneğin; İzmir’i kuran amazon kraliçesi”Myrina”ya belli , bilinen bir kraliçe olarak ifade için “Myrina” sözcüğünün önüne “stin” öneki konmuştur. Ve böylece sözcük “Stin myrina “ya dönüşmüş ve daha sonraları da önce “Smyrina “ sonra “Smyrna” daha sonra da yalnızca “İzmir” olmuştur.

    Zeybek sözü yalnızca Batı Anadolu’da, özellikle de kurumsallaşmanın başladığı Sardes, İzmir, Tire, Ödemiş, Cumaovası,Menemen ,Manisa,Aydın yörelerinde kullanılan bir sözcüktür.
    Euripides, Bakkhos hakkında söz söylemeye en yetkili kişidir. Bakkhalar adlı eserinde, Bakkhos alaylarına bağlı bakkhaların kadınlı adamlı (Mainad, İ Bakkhi) çalgılar eşliğinde dansederek, Bakkhos’u çığıra çığıra tanrısal bir çılgınlıkla kendilerinden geçişlerini anlatır. Böylece tüm Bakkhalar birer Bakkhos olurlar. Bu etki daha sonraları Zeybeklerde de görülmeye başlamıştır.
    Bu olay da “İbakkhi”lerin danseden ilk zeybekler olduklarının güçlü bir kanıtıdır

    Bakkhalar sırtlarına “Nebris” denilen bir post takarlardı. Nebris; avlanan hayvanın kanını kıraterize (kırater; şarapla bir miktar suyun karıştırıldığı kap) ettikten sonra, yani kudretini, gücünü ve tılsımını içtikten sonra, kalan posttur. Kurbanın kanı içilip eti yenildikten sonra kalan post da sırta geçirildi mi, tüm kudret, güç ve tılsım kendi kudreti, gücü ve tılsımı haline getirilmiş olunurdu. Bu taktirde “Diasparagmos” esnasında yenilen hayvan “Boğa” ise, onu yiyen, boğanın tüm özelliklerini kazanır ve postunu da sırtına geçirirdi. Dememiz odur ki, bakkhalar “Diasporagmos” olgusu tamamlandıktan sonra, Pars postlarını sırtlarına takarlardı. Eski antik vazolar üzerindeki resimlerde her on bakkhadan ancak birinin Nebris giydiği görülür. Bu dansı idare eden kişidir. İşte Zeybeklerin Camadanlarından sarkan kanat biçimindeki bu iki takıntı, bakkhaların sırtlarına taktıkları postlardan sarkan bacak kalıntılarıdır. Anadolunun bir çok yöresinde hala sırta post takılarak yapılan danslar vardır.

    Latin şairi Propertius Bakkhos'a yazdığı şiirinde bakkhaların başlarında "streaming locks with tyrian turban bound " vardı diyor. Anlamı; Tyr türbanı ile bağlı aşağı sarkan bukleler'dir. Bakkhalar kırmızı külah takarlardı. Saçlar da külahın uzun püsküllerine sarılırdı. Bakkhalar, yazın asma dal ve yapraklarından, kışın üç köşeli kayakapan sarmaşıklarından, ilkbaharda ise dağ çiçeklerinden yaptıkları çelenkleri kırmızı külahlarının üzerine taç olarak takınırlardı. Çünkü "Baştaçsız" Bakkha olmazdı. Bu çelenkler ya da baş çemberleri, onların ait oldukları kardeşler birliğini ve inançlarını belirtir sembollerdi. Yani bir olmazsa olmazdı, bu kesindir. Zeybeklerin oya ile bezeli baş çemberleri, kuşkusuz Bakkhosal sembollerdir ve oya bezeli bu baş çemberleri yalnızca bakkhosal kurumsallaşmanın çıkış yeri ve asıl zeybek bölgesi olan Lydia'nın başkenti Sardes ve çevresinde (İzmir, Tire, Ödemiş, Cumaovası, Menemen, Manisa, Aydın) kullanılır. Diğer yerlerde ise ya püsküllü poşular ya da başka başka şeyler kullanılır.

    Bu gün bile bu uygarlıkların yaşamış olduğu Batı Anadolu'nun bir çok yöresinde; güne, başa çiçek takarak başlama geleneği hala sürdürülmektedir.
    Herodot bir eserinde, Anadolu'daki bakkhos'a adanmış kurumlardan ve bunların bilhassa Batı Anadolu'da olduğundan iki kez söz eder. Zeybeklerin bir yandan efelerle bir yandan da bektaşilerle ilgisi vardır. Euripides, Bakkhalar adlı eserinde, Lydia dağlarının bilhassa Thomolos'un (Sardes'in üzerindeki Bozdağ) Bakkha'ların Bakkhos'u çığırışlarıyla yankılandığını yazar.

    Burada Halikarnas Balıkçısının bir anısını aktaralım; Balıkçı, Tire ve Ödemiş dolaylarında yaptığı araştırmalarında, yörede dağa çıkmış biri için " zeybek oldu diyorlar" diye not düşmüş. Çakırcalı'nın kızı ile görüştüğünde de, Çakırcalı'nın kızının, babasının üç kez zeybek olduğundan söz ettiğini vurguluyor. H. Balıkçısının "Çatışmada İsmail Efe var mıydı?" sorusunu ise Çakırcalı'nın Kızı, "Hayır! O çatışmada İsmail daha zeybek olmamıştı." diye yanıtlıyor.
    ZEYBEK TÖRENİ
    Zeybekliğe geçiş görkemli bir törenle olur.Kızanlar belli kurallar çerçevesinde zeybekliğe geçerler.Tanyeri ağarırken zeybek grubu tören için dağa çıkar. Dağa çıkma, defne ağacının çevresinde diz çökerek halka olma, çok önemlidir. Yalnızca zeybek adayı kızan ayakta durur, yatağanını çeker, üç kez öperek efenin önünde diz çöker. Efe de aşağıdaki andı içirir:
    - Bu koca dağların sahibi kim?
    - Erimiz!
    - Yiğit kim?
    - Efemiz!
    - Yiğit kime derler?
    - Sözünde durana!
    - Korkak kime derler?
    - Sözünden dönüp, aman diyene!
    - Varyemezlere dayak hak mıdır?
    - Haktır!
    - Şeytan'a bel bağlanır mı?
    - Yardımcımızdır bağlanır!

    Bu and içme bitince, efe kalkıp defne ağacının yanında durur. Zeybekler çevresine toplanırlar. Efe zeybek adayının yatağanını defne ağacına saplar; zeybek adayı kızan, efesine sadık kalacağına and içerek yedi kez yatağanının altından geçer. Ardısıra tüm zeybekler de geçerler. Efe yeni zeybeğin alnını, yeni zeybek de efesinin elini öper. Efe, yatağanı defne ağacından çekip yeni zeybeğe verir. Böylece kızan artık zeybek olmuştur. Zeybeklerin and içme törenine defne ağacının dahil edilmesi, ağacın zeybeklerce kutsal sayılmasındandır. Zeybekler defne ağacının sık olduğu dağlarda pek gezmezler; defne ağacına ölüm ağacı, o dağlara da ölüm dağları derler.
    Zeybeklerin;
  • Hepsinin lakapları (Yani takma adları) vardır.
  • Mintanlarının yaka düğmeleri sürekli kapalıdır.
  • Başları "nal" şeklinde traş edilir.
  • Ayaklarında "Çarık", bacaklarında "Kepmen" denilen tozluk bulunur.
  • Uzun namlulu silah olarak "Mavzer" taşıdıkları bilinir.
  • KIZAN
    Kızanlar efenin maiyetindeki askerler gibidirler.Kızan sözü ise, Anadolu'nun Avrupa yakasında ve Batı Anadolu'nun bazı yörelerinde "Çocuk" anlamında kullanılan bir sözcüktür.
    Kızanların;
  • Mintanlarının kolları uzundur.
  • Giyimleri sade, cepkenleri sırma işlemelidir.
  • Başlarının ortası traş edilir.
  • Uzun namlulu silah olarak da "Martin" kullandıkları bilinir.
  • GİYSİLER
    Efe ve zeybek giysileri gerçekten görkemlidir ve olağanüstü ince zevkle ayrıntılanmıştır.
  • Efeler başlarına çuhadan yapılma "narçiçeği" renginde "kuzunlu başlık" denilen "fesi",
  • Zeybekler ise "kabalak" adı verilen kırmızı renkde kalıpsız bir "keçe külahı" takınırlar.Her ikisi de bu başlıkların üzerlerine iğne oyası bezemeli " kefiye" sararlar; püsküller ise arkadan sarkar.
  • Efeler ve zeybekler çıplak etlerine, boyun ve kol ağızları iğne oyası işlemeli, krem renginde, içlik denilen "Bürümcükleri" (Bürümcükler saf ipektendir.) giyerler.
  • Bu içliğin üzerine "Mintan" denilen, kırmızı ya da mor üzerine beyaz çizgili, ipekten dokunmuş bir üstlük giyilir.Mintanın alt boyu efe ya da zeybeğin göğüs altına kadardır. Oldukça kısa olan bu üstlüğün yaka düğmesi efeler tarafından sürekli açık bırakılırdı. Zeybeklerinki ise kapalıdır.
  • Mintanın üzerine ise cepken giyilir. Bu cepkenler çapraz düğmelidirler. Yazın ise yelek türünde "delme" dediğimiz giysi kullanılır. Delme de cepken gibi çapraz düğmelidir.

  • Camadan dediğimiz arkadan kartal kanadı gibi iki sallantısı olan üstlük de en üste giyilir.Cepken ve camadanlar genellikle koyu renk çuha üzerine, siyah ipek kaytan işlemeli olurlar. Sırma işlemeli olanlarını ise, kızanlar kullanırlar.
  • Ayağa giyilen "Çakşırmenevrek" de cepken ve camadan gibi koyu renk çuhadandır. Kenarları ise siyah ipek kaytan işlemelidir. Çakşırmenevrek bir giyim göreneği olarak, uçkurla kasık üzerinden bağlanır. Uçkurların uçları motiflerle işlenmiş olup, sürekli açıkta bırakılır. Bu çakşırmenevreklerin ağları, yaklaşık üç metre olup, uçkurun geçtiği bele yakın olan kısım on santim eninde ve kırmızı ketendendir.Çakşırmenevreklerin boyları, bazı yörelerde diz kapağının dört parmak üstünde, bazı yörelerde ise diz kapağının dört parmak altındadır.
  • Diz kapağından aşağıya cepkenin, camadanın ve çakşımenevreğin renginde, üzerleri siyah ipek kaytan işlemeli ya da "kepmen" denilen siyah deri tozluklar kullanılır. Efelerin tozluklarında, ipek tozluk bağları kullandıkları söylenir. Efeler daha sonraları"Kayalık" adı verilen, özel işlemeli çizmeler giymeye başladılar. Zeybeklerin ise, daha önceleri çorapsız, kırmızı yemeni giydikleri biliniyor; daha sonraları da giderek çarık, pabuç, kalçın ve de "kara çizme" giymeye başladılar.

  • Kasıkla göğüs arasına önce dolgu kuşak, üzerine de renkli desenli ipekten dokuma "Trablus" ya da şal kuşak dediğimiz kuşak sarılır, üzerine de uçları sol taraftan sarkan uzunca kolon dolanır.
  • Bu kuşakların üzerine "silahlık" ve "kütüklük" takılır. Silahlıklar üç, beş, yedi katlı yapıldığı gibi, bir ve iki kayışlı da olabilir. Silahlığın katları arasına "yatağan" dediğimiz sapı iki kulaklı uzun bıçak ile "kubur" dediğimiz ateşli silah yerleştirilir. Kütüklük malzemeler içindir.
  • Ayrıca silahlığın sağ yanından "maşa" denilen bir ucu iki halkalı, diğer ucu çatal dilli özel muhafazalı bir demir çubuk sarkar.
  • Genllikle kırmızı ya da mor ipek kumaş üzerine tel işlemeli, tam kare mendil şeklinde büyükçe yağlıklar da silahlığın sol üst yanına takılır.
  • Efeler ve zeybekler sağ kollarının üst kısmına kurşun geçirmezliği sağlayan "pazubentler" takarlar.Kızan iken takılan bu pazubentler, ölünceye kadar çıkarılmaz. Ama asıl tılsımları omuza takılıp koltuk altına doğru sarkıtılan gümüş kutular biçimindeki "enamlık"larıdır. H. Balıkçısı; "Bu enamlıklar, Herodot'un anlattığı "sure"ler takımından olsa gerektir" demektedir.

  • Tüm bunların üzerine "aba" ve "kepenek" giyilir. Enver Behnan ŞAPOLYO'nun efelerin ve zeybeklerin kışın soğuktan korunmak için giydikleri paltoya "aba" , yağmurdan ve tipiden korunmak için giydiklerine de "kepenek" denir, dediğini bilmekteyiz. Bu konuya Osman Hamdi Bey'de " Les Costumes Populaires de la Turquie en 1873" adlı eserinde değinip, zeybeğin üzerindeki kepeneği "kaput" olarak nitelemektedir. H. Balıkçısı da "kepenek" ten söz eder ve devamla Anadolu'nun sağlık tanrısı "Telesphoros'un" tüm heykellerinin kepenekli olduğunu ve bu giyim eşyalarının kaynaklarının ve zeybeklerle ilgisinin araştırılması gerektiğini söyler.

  • Efelerin ve zeybeklerin kullandıkları aksesuarlar arasında en gösterişli olanı, tamamı gümüşten yapılmış kösteklerdir. Bu köstekler , Girit ve Arnavut türü olmak üzere ikiye ayrılır. Girit türü, omuzdan kancalanır, uçları tokurgaçlıdır; Arnavut türü, boyundan geçirilir, mineli klipsi ile ortadan tutturulur. Yöremizde, yani İzmir ve çevresinde Girit türü köstek kullanılır.
  • Diğer aksesuarlar ise sırası ile, koltuk altı bıçağı, gümüş tütün tabakası, kehribar tespih ve ağızlık, çakmaktaşı ve kav, ayrıca yaralanmalar için bir miktar yapağıdır.
  • ZEYBEK DANSLARI
    1) Ağır Danslar
    2) Yürük Danslar
    olmak üzere ikiye ayrılırlar.
    Ağır Danslar "Çok ağır 9/2, Ağır 9/4, Yarı Ağır 9/8" usülde;
    Yürük danslar ise "Çok Kıvrak 9/16, Kıvrak 9/8" usulde dirler. Bunların dışında, kıvrak sözünün yerine kırık sözcüğünün kullanılması, bizce yapılan bir yanlıştır.
    Ağır danslar, gezinme, oyun ve bitiş olmak üzere üç bölümden oluşur.
    Gezinme; uzun hava eşliğinde ya da direkt olarak ezginin kendisi ile, konsantrasyon için yapılan meydanı harmanlamadır.
    Oyun; bu bölümde dansçı, zeybeklere özgü figürlerle dansı sürdürür.
    Bitiş; dans, daire içine dönülüp, havaya bir el silah atışı ile bitirilir. Zeybek dansları daire formundadır.

    Dansların çıkışı ile ilgili olarak da, iki iddia bulunmaktadır. Cemil DEMİRSİPAHİ, zeybek danslarını bir kartalın hareketlerine benzeterek şu yorumu getirir:
  • Kartalın kanat hareketleri,
  • Konuşundaki kanat ve bacak kasılmaları,
  • Kaya üzerinde bir an dikleşmesi,
  • Sekişindeki sekmeler,
  • Avına yaptığı pike
    Halikarnas Balıkçısı ise, dansların dinsel içerikli olup, dağlarda yapılan ayinler olduğunu söylemektedir. Dansların daire formunda oluşunu ise, bu birliklerin üyelerinin daha sonraları Bakkhos'un tiyatrosunda yaptıkları yuvarlak dansa bağlar.(Antik tiyatroların sahneleri daire biçimindedir.)
  • SONUÇ
    Bu yazımızla, Zeybekler konusundaki iddiaları dilimizin döndüğü kadarıyla anlatmaya çalıştık. Sanırız sizleri bir miktar bilgilendirebilmişizdir.
    Saygılarımızla
     Atilla ÖZKAN
     3117 Sok. No: 5 Bozyaka - İZMİR | Tlf.: +90 232 226 08 18 (Pbx) | info@kostumcu.com
      Content Edited by İlhan Çiftçi - 2003© Copyright by Atilla ÖZKAN